Rüzgârların ıslığına dalgalar yetim tutmuş,
Martılar korosu Şarkılarını söylerken,
Dalgakıranlar bu eşsiz besteyi alkışlıyordu.
Belki o loş karanlığın ılık ürpertisiydi,
Belki de düşüncemin ağır yükü.
Ama yine de bende ki, gizem dolu bir titremeydi.
****
Böyle bir akşamüstü, haliçte geziyorduk,
Ahmet Emre Mustafa, denizi dinliyorduk.
Yorumladık boğazın o iki yakasını,
Sonrada İstanbul'un dün ile yarınını.
Ve ihaneti örten sessiz karanlığını.
****
Biraz ötemizde elinde Şarabıyla geçmiş karşısına,
Anasından başlayıp bütün sülalesine heykelin,
Sövüp sayıyordu da, sarhoşluğuna verdik pezevengin.
Yani o Kasımpaşalı vapurcu Şairin.
Bıraktık onları muhabbetiyle başbaşa,
Yine düşüncesine daldık biz geleceğin.
****
O ıssız sokakların zifiri karanlığı,
Nasıl da parlıyordu ülkemin yıldızları.
Gece kapladı bizi, yıldızları gösterin.
Yürüdük üzerine, yürüdük karanlığın,
Yakaladık güneşi, ardından kızıllığın